6 Eylül 2009 Pazar

Meyve Suyu


Meyve suyu içmeyi sever miyim acaba? Sürekli içiyorum. Belki seviyorumdur. Tadını sevmediğim meyve sularını bile içiyorum. Takıntılı mıyım acaba? Hasta mıyım? İyileşecek miyim doktor amca? Yazın sıcakta terleyecek miyim? Tiyatro izlerken sahnedekileri alkışlayabilecek miyim? Haklısın, iyiyim zaten. Meyve suyu içiyorum diye sahnedeki tiyatrocuyu alkışlayamayacağım diye bir şey yok ki? Aslında var. O sırada elimde meyve suyu varsa belki alkışlayamam. Ama yere bırakırsam belki alkışlarım. Alkışlayamayabilirim de; garanti veremem. Bilemiyorum. Bir bilene sormalı. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Birlikten kuvvet doğar. Kuvvetli olmalıyım. Belki de bu yüzden meyve suyu içiyorum. Güç versin bana diye. Vitamin, mineral bilmem daha neler. Çaydan güzel. Serin serin iyi oluyor. Ama soğuk içmek ve içmeden önce çalkalamak gerekiyor. Homojen olsun diye. Heterojen olsa da zararı yok, tercih meselesi. Duvara posteri asılası bir şeydir meyve suyu. Boy boy mayolu posterler. Yok yok, o başkaydı. Onlar başkaydı. Özür dilerim. Şaşırdım. Allah kimseyi şaşırtmasın, yoldan çıkarmasın. Meyve suyum benim. Canım. Meyvenin suyu. Acaba gerçekten meyvenin suyu mu, yoksa bize başka kimyasalları mı kakalıyorlar? Bİrden şüphelendim bak. Şüphecilik iyidir, felsefenin mihenk taşıdır (!). Demek oluyor ki felsefe yapıyorum. Evet, öyle yapıyorum. Bu meyve suyu adama felsefe de yaptırır, fonksiyon problemi de çözdürür. Yok, fazla atmayayım, fonksiyon biraz zor. Ama zoru severim. Fonksiyonu ise sevmem. Kendimle çelişen ifadeler kullandım. Farkındayım. Farkındalık da iyi bir şey. Yolun neresinden dönsen kârdır. Dönerken meyve suyu içmek ise, kâr üstüne kârdır. Kârdayım demek ki. Belki de değilim, kim bilir? Bir bilene danışmalı.

Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp. Danışmazsam ayıp ederim. Ayıpçı birisi olmadığımdan ötürü gidip sorayım. Yanıtımı da alayım, aynı şeyleri tekrar yaşamayayım. Öğrendikten sonra tekrar meyve suyu içip müzik dinlerim. İçmesem de dinlerim, müzikle meyve suyu birbirlerine bağlı şeyler değil. Ama bir meyve suyu markasının reklam müziği için aynı şeyi söyleyemem. Ya da söylerim de, halt etmiş olurum. Halt etmeyeyim en iyisi de susayım, meyve suyu içeyim.

Hep Aynı

Yeniden. Tekrar. Yine. Uyku sonrası sarhoşluk. Uyuşuk beyin. Bulanık görüntü. Hafif üşüme. Ayakta dururkenki sallanma. Normalden farklı duyulan sesler. Ağızdaki garip tat. Onca saatlik uykuya rağmen hâlâ vücudun uyumak istemesi. Bana doğru bakan sıcacık yatak. Çiş yapma isteği. Çapakların göz çevresine batması. Kulak çınlaması. Sersemlik. Yeniden. Tekrar. Yine.

Baht


Bahtsızım. Bahtıma tüküreyim! Tamam, tüküreyim de tükürünce bahtım mı açılacak? Gerçi bahtsızım dedim, bahtım az demedim. Olmayan şeye de tükürülmez… Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık. Sağda ve solda da yanaklar. Tek çare karşıya tükürmek. Ama tükürmek iyi bir davranış değil. O yüzden tükürmeyeyim. O zaman ne yapayım? Ağzımı açıp aval aval bakayım mı? Yoksa ağzım kapalı mı bakayım? Oldu, ikisini de denerim. Deneme yanılma metodu diye bir şey var. Yanılırsam yapmam. Yanılmazsam yaparım. Denemekten zarar gelmez. Denemezsen de zarar etmez. Mühim olan insanlık… Böyle böyle insanlıktan çıkıyorum. İnsanlığın içinde kalmam lazım mı peki? Değil. Mühim dedik de, o kadar da değil. Çıksam ne olur ki? İnsanlıktan çıkmış olurum sadece. Peki nereye girmiş olurum? İşte bu tam bir muamma! Kim bilir nereye girerim, kim bilir? Bir bilene sormalı. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp demişler. Kimler? Atalarımız. Güzel de demişler. Onlar yaşayıp görmüşler. Görmüşler de ne olmuş? Sonuç, ders çıkarmışlar. Biz de çıkarmalıyız. Çıkarım yapıp insanlarla paylaşmalıyız. Paylaşmak güzeldir. Paylaşalım ki payımız olsun. Tıpkı denize düşen yağmur taneleri gibi. Damlaya damlaya göl olmuşlar. Göller de büyüyüp deniz olmuş. Olan olana! Ben de diyorum biraz insan olayım. İnsanlık öldü mü? Hayır. İçimizde yaşıyor….

başlık

Bunaldım of! Bunalmamalıyım. Ben de Afyonkarahisarlılaştıramadıklarınızdan mıyım? Evet. Çünkü ben Karabüklüyüm. Neden Afyonkarahisarlı olayım durup dururken? Olmam arkadaş. Ama olana da mani olmam. Manidar bakışlarla çevreme tehditler savurabilirim belki de. Kim bilir? Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Bilgi, paylaşıldıkça işe yarar. Paylaşmak güzeldir. Kirlenmek de öyle. Hele temizlenmek. Offf... Sıcacık bir duş ne iyi olur öyle değil mi? Öyle. Öyleyse hep beraber duş alalım, almayanları uyaralım. Ferahlayalım. Şebnem Ferah Türkiye'nin önemli bayan vokallerinden birisidir. Onu koruyup kollayalım. Kolbastı da oynamayalım. Kolbastı. La havle... Kol böreği yiyeyim. Ama nereden bulacağım? Arayan bulur. Aradan zaman geçince de garip olur. Sanki değişik olur. Börek bitince de börek yokkenki hissiyat hatırlanır mı acaba? Denemek lazım. Denek olmak isteyen ayağa kalksın. Daha sonra kol böreği canı çeksin. Sonra bir vakit bekleyip yesin böreği. Bakalım ne olacak? Hipotez falan yaparız. Gün gelecek göreceğiz gerçekleri tüm çıplaklığıyla karşımızda aniden. Ve kendimize dönüp diyeceğiz ki; kol böreği güzelmiş. Yarasın.



Olayım

Yoksa tüm bunlar bir aldatmaca mı? Saçmalamayayım, ne aldatmacası, düpedüz gerçek herşey... Hem de nasıl gerçek! Çimdiklemesen de uyanıp anlayabileceğim bir gerçek. Yaşıyorum işte, ne olacak ki daha? Çişim geliyor falan... Yaşamayan bir şeyin çişi gelir mi? Gelmez elbette. Çişim geliyorsa yaşıyorum demektir. Yaşamak çok güzel. Keşke hep yaşasak. Yaşasın okulumuz. Ama yaşa yaşa nereye kadar yahu? Her şeyin bri sonu vardır. Benim de var. Sonum geldiğinde sonum gelmiş olacak. Evet, tam olarak öyle olacak. Ama sonum gelmeden güzel güzel yaşayayım. Güzelce eğleneyim. Arkadaş edineyim. Seveyim, sevileyim. Güzel işler yapayım. Hayat güzel geçsin. Mutlu olayım, mutlu edeyim. Böylece boş bir hayat geçirmemiş olayım. Mutluyken gelsin azrail. Belki onu bile eğlendirip mutlu ederim. Olamaz mı? Bence olabilir. Ama olmayabilir de, garanti veremem. Ya olur, ya olmaz. İki olasılık var. Bunlardan biri kesin olur. İddia edebilirim. Güzel ve mutlu olalım. Evet, hep öyle olalım...














29 Aralık 2008 Pazartesi




Nerede yanlış yaptım ben? Ve ne zaman? Ama ya yanlış yapmadıysam? Ya da yaptıysam? Yanlış nedir ki? Çok soru sorasım var. Sorayım mı biraz daha? Aha sordum bile, haberin yok. Yok da bana mı yok? Hayır, hiçkimseye yok. Bu günler de geçer, kederlenme. Sıkma canını. Geçer geçer. Gerçekten. Sırayla geçer. Belki hepsi bir anda geçer. Bilemezsin. Göz açıp kapayıncaya kadar geçer. O yüzden gözlerine dikkat et. Fazla açık tutma. Sinek kaçabilir. En kötüsü de nedir biliyor musun? Ben de bilmiyorum da... Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp. Haydi,hep beraber öğrenelim. Sana ödev, git araştır. Sunum yapacaksın. Kafanı kaşıyacak vaktin yok öyle değil mi? Tatlı tatlı kaşınıyor ama sen kaşıyamıyorsun. Öğrenmeye engel oluyor. Hem de kaşıntı çık acayip seviyelere ulşıyor. İçim bir hoç oldu. Seni ne harekete geçirecek o zaman? İş güç olmasa iyi mi oludu? Olurdu tabiî ki. Hep yatardık. Armut piş, ağzıma düş. Armut dibine düşermiş. Bu iki atasözümüzden çıkaracağımız ders şudur sanırım: Bir armut ağacının atına uzanıp ağzımı açtığımd, ağzıma pişmiş armut düşecek. Sinek de kaçabilir değil mi? Evet. Sinek ve bilimum haşerat. O zaman ne yapacağım? Midem bulanır. Kusabilirim bile. Kim bilir? Bir bilene sormalı. Bilgi mühim şey. Onu koruyalım, kollayalım. Beynimizde muhafaza edelim. Belki lazım olur. Ak akçe kara gün içindir. GÜn gelir kara gün olur bozdurursun akçeleri. Ama çok para harcamamalı. Bitebilir. Ekmek alamayız, aç kalırız. Doğal gaz alamayız, üşürüz; duş alamayız. Doğal gaz. Doğal ama pahalı. Hiç de doğal değil. Yapay gaz. Doğal olan pahalı olur mu? Olmaz. Doğaldır zaten. Doğal yoğurt gbi. İneği sağarsın, beş kuruş para vermezsin. Odun zaten yine doğal. Doğadaki kurumuş ağaç atıklarndan elde edilebilir. Sütü pişirecek kap çamurdan veyahut kilden yapılabilir. Bu da doğal oldu mu sana? Evet, oldu. Sütü pişirdik, mayaladık. Bir gün sonra yoğurt oldu. Doğal yoğurt. Kaç para harcadık? Sıfır lira. Evet, sıfır lira. Demek ki doğal demek, parasız demekmiş. Doğa bize veriyor. Doğal gaz pahalı. O zaman doğal değil. Yapay gaz. Sahte gaz. Bize ne yaptılar? En iyisi uyumak. Belki gzel bir rüya görürüm. Uyumak güzel, uyuma hoş. Hepimiz uyuyalım, uyumayanları uyutalım.

27 Aralık 2008 Cumartesi

"Yeri gelince gülmek." Bu ne demek Allah aşkına? Gülmenin yeri mi olurmuş? Ayrıca yer gelir miymiş? Hadi o mecaz, onu geçelim. Ama gülmek... Çoğu zaman istem dışı oluşmaz mı? " Ay dur, ben bi güleyim" der misin gülmeden önce? "Evet" dersen ağzının orta yerine çakarım tokadı! Gülünesi bir durum olur, bir epri duyarsın, komik bir yazı okursun vb., ardından da elinde olmayarak gülersin. "Hah işte, yeri gelince gülmek budur!" dediğini duyar gibiyim. Aha klişe de yaptım. Tamam, yeri geldi ve güldün. Ama yaşadığın hiçbir olay yoktur ki anlık olsun. Yaptığın, duyduğun her şey beyninde depolanır ve her an anımsanabilir. Bazen isteyerek, bazen istemeyerek. Ama bir şekilde anımsarsın. Yalan de! Ben de yalanayım. Eğer anımsadığın şey komikse gülersin değil mi? Değil de de kırayım burnunu! Tamam, her defasında olmayabilir ama mutlaka güldüğün bir an olmuştur ya da olacaktır. İşte dananın kuyruğu kopuyor! Öyle bir zamanda gelir ki aklına, işte bu 'gülmenin yeri' değildir kimilerine göre. Ama kendine engel olamayıp kahkayı basıverirsin. İnsanlar da suratlarından fışkıran "Aptal insan yerli yersiz gülüyor" ifadesiyle dik dik bakar. Neymiş efendim yerli yersizmiş. Gülmenin yeri değilmiş! Hadi oradan ulan düdük! Sen nereden biliyorsun ki? Benim beynimde ne olduğunu nereden biliyorsun!? Benim aklıma gelen anı sayesinde gayet de gülünecek bir yerdir orası! Hıyar mısın? Ha, anı dedim, o da gerekli değil. İnsan makine değildir değil mi? Değildir. Durup dururken de gülme isteği gelebilir. Elimde değil, ne yapayım? Gülmeyip patlayayım mı? Ya da birilerinin espri yapmasını mı bekeleyeyim? Hayır! Anında gülerim arkadaş! Niye engelliyorsun beni? Gülmek kötü şey mi? Hayır efendim! Gayet güzeldir! Gülenleri engellemeyelim! Hep gülelim. Hatta komşumuza bile gülelim. Komşumuzun da gülen insanlar görme hakkı vardır efendim! Komşumuz diye hep surat mı asalım? Hayır! Gülelim komşumuza! Gelirse gelsin başımıza. Biz gülersek komşumuza, komşumuz da bize güler. Bak atasözü de kanıtlandı. Güldüm komuşma, o da bana güldü. Yani benim de başıma geldi. Ne kadar güzel öyle değil mi? Evet, güzel. Yeri gelince gülmeyelim. Hep gülelim. . Zaten her yer gülmenin yeri değil midir? Evet, öyledir. Gülmeyi belli yerlere hapsetmeyelim. Maphusluk kötüdür. Zaten gülmek hapsedilemez ki... Çünkü, yere göğe sığmaz gülmek. Nereye hapsedeceksin ha? Suya sığabilir ama, emin değilim. Çünkü suda güldüğünde ve gerekli araç gerecin yoksa boğulabilirsin. Ama bu da senin elinde. Araç gereçsiz dalma kardeşim! Hayret edilecek şey! Madem suya giriyorsun, madem dalıyorsun, gereklerini de yerine getirceksin! Ayağını kırdığımını! Evet, kanıtladım. Gülmek suya da sığmıyor. Yere, göğe ve suya sığmaz gülmek! Suda da gönül rahatlığıyla gülebilirsin. Boğulmazsın. Boğulsan boğulsan kahkahalara boğulursun; ondan da zarar gelmez. Ama köpek balığı gelip yerse ben karışmam, gülmekle ilgisi yok. Gülmek hoş, gülmek güzel. Gülelim eğlenelim kam alalım hayattan!

26 Aralık 2008 Cuma

Lan oğlum ne alakası var? Hiç maymunların konu edildiği belgeselde çiğ köfteden bahsedilir mi? Böyle böyle belgesel endüstrisini çökertiyorsunuz! Var ya, kesin izlemedin de sallıyorsun bir şeyler. İzlemezsen izleme, dangalak! Maymunları gör de ibret al diye izle dedim. Sanki kötü ettim. Tövbe estağfirullah! İyilik yaramıyor sana da ha! Ya her gün ayak parmağını emmene ne demeli? Bak izle maymunları. Bu pis alışkanlığı bırakmana yardımcı olacak. Ha, parmak senin, ağız senin bana ne? Ama oğlum mikrop kapacaksın. Sonra hastalıkla uğraş! Bana ne lan, ne uğraşayım! Bıktım! Daha kendim hasta olunca bile zerre etkinliğim yok iyileşmek adına. İşim gücüm yok seninle ilgileneyim. Avucunu yalarsın. Yok lan yalama. Ha parmak, ha avuç. Aynı etki. Pis herif! İzlesen görürdün. Elin maymunları bile temizleniyor kendi çabalarıyla. Sen öleceksin pislikten ya! Ulan evi de kokuttun, yanarım ona yanarım! Lamı cimi yok, yarın yıkanacaksın! Bu sefer atarım evden, kar kış demeden şart olsun! Yat yat nereye kadar oğlum? Hadi kalk lan. Seni gören oyuncak sanıyor yenimle bak. Ne bir havlama, ne bir hareket… Hişş! Kime diyorum oğlum ben? Hadi kalk az gezdireyim seni. Kar yağıyor ne güzel. Hem sana hatun bakarız lan. Hadi çakal hadi… Hah aferin. Heh heh…

öyle böyle değil


Off, ayaklarım! O kadar balık yersem olacağı budur elbette. Halbuki yeni aldığım karikatür albümünü rafa yerleştirebilirdim. Ama yapmadım. Peki, pişman mıyım acaba? Değilim ya sanki. Ama ya pişmansam? İşte o zaman dananın kuyruğu kopar arkadaş! Biz ne danalar gördük be yavrum... Hey gidi hey! Nerede o eski ayranlar? Ekşi ekşi, buz gibi ayranlar? Balığın yanında ayran içilir mi acaba? Yoğurtla balık tepkimeye girip zehir etkisi yaratıyormuş gibi söylemler işittim. Olsun yav, kendi elimden zehir olsa içerim vallahi. Hiç acımam. Acınacak haldeyim ama, bunu yapmam. Niye acıyayım ki? Bana kimler acısın? Kimse acımasın. Arada bir halimi hatrımı sorsun herkes. Acımasın. Aklından geçirsin beni, ama acımasın. Ama yoğurt acısın. Acı yoğurdun ayranı mükemmel olur. Aslında acı yoğurt olmaz yahu. Şaşırdım. Ekşi olur değil mi? Evet ekşi olur. Ekşi yoğurdun ayranı bambaşkadır. Bir de soğuk olursa... Ayran soğuk olacak, yanlış anlaşılmasın. Ama doğal soğukluk olmalı. Buzdolabının sahte soğuklğu değil. Çeşmeden gürül gürül akan suyla yapılmalı. Buzdolabı gibi olmaz o soğukluk. Bir başka olur. Dokunmaz adama. Kadına da dokumaz. Ama çocuklara dokunabilir, bilemeyeceğim. Bir uzmana danışmalı, doktora sormalı. Ee, ne demişler; bir elin nesi var, iki elin sesi var. Ben bir el isem, doktor diğer el. Böylece beraber ses çıkarırız. Fazla gürültü çıkmaz ama. Gerçekten. Belki iyi bir ses bile olabilir. Sesim hiç iyi değil ama, doktorun sesi iyiyse onun gölgesine sığınabilirim. Ama onun sesi de kötüyse elden ne gelir? Elimden geleni ardıma komam, herşeyi yaparım ekmek çarpsın.



Çarpık kentleşmenin getirdiği sorunlar yüzünden doğal soğukluğuyla insanı cezbeden bir tas ayran içemez oldum yahu! Hiçbir yerde çeşme yok.Musluktan akan şey su mu değil mi belli değil. İğrenç bir akışkan. Eğer çarpık kentleşme olmasaydı her yer köy olurdu, köylerdede çeşmeler olurdu. Ben soğuk ayranımdan ayrılmazdım. Kent, boyun devrilsin! Boynun altında kalsın! Bir canavar yarattık galiba. Özür dilerim kent, sana patladım. Seni kim yarattı oğlum? Biz, değil mi? O zaman bize kızayım. Kızayım ki tarihten ders çıkarıp daha da kötüye gitmeyelim. Küre de ısındı zaten. Ayran da ısındı. Hep buzdolabının yüzünden! Küreyi ısıtan da o, ayranma sahta serinliği veren de! Buzdolabı, boyun devrilsin! Boynun altında kalsın! Bir canavar yarattık galiba. Özür dilerim buzdolabı, sana patladım. Seni kim yarattı oğlum? Biz, değil mi? O zaman bize kızayım. Kızayım ki tarihten ders çıkarıp daha da kötüye gitmeyelim. Küre de ısındı zaten. Yine mi başa dönüyorum yahu? Zavallı penguenler. Bir eğlenceleri buz üztünde kayak yapmaktı, onu da yapamayacaklar. Öyle kös kös oturacaklar yuvalarında. Hareketsizlikten strese girip hastalanacaklar. Onlara buz lazım. Bize de ayran. Buz gibi. Doğal serinlik. Doğal soğukluk. Ama yanında balık yersek zehir olabilir. Aha kelime oyunu gibi oldu. Balık ve ayran. Aslında denemek lazım. Deneme yanılma metodu diye bir olay var. Onu uygulamalı. Amma velakin balık güzel, balık lezzetli, balık hoş. Her zaman yemeli, yemeyenlere yedirtmeliyiz. Tabiî ki tadında bırakmalı. Sen git bir oturuşta üç buçuk kilo hamsi ye! Nerede görülmüş lan bu manyak? Ondan sonra mızmızlan ayağım burkuldu diye... O kadar yersen normal insan gibi yürünebilir mi hiç? Tökezleyip düşmek çok doğal. Ayağın üstüne düşmek o kadar doğal değil ama imkansız da değil. Aynen bugün olduğu gibi. Balon gibi oldu ayağım resmen. Resmen diyorum, belge var. Doktora gitim. Bir bilene sormalı her şeyi. Bir uzman bulmalı. Doktora gitmeli. Ben de öyle yaptım. Ne de güzel oldu. Doktordan korkmamalı. O da insan. İnsan isterse her şeyi başarır. Yapamayacağı şey yoktur. Bak ben istedim, üç buçuk kiloyu lüplettim. Oh canıma değsin. Ama canıma değmedi, ayağıma değdi. hep buzdolabının yüzünden. Sahtesin oğlum!

29 Temmuz 2008 Salı

üfleyemiyorum

gücüm yetmiyor üflemeye
yanıyor mum, yanıyor...
bitiyor mum, masa örtüsü yanacak
üfleyemiyorum
bitti mum
tutuştu masa örtüsü
derin bir nefes alıp üfleyemiyorum
kül oldu örtü, eyvah masa yanıyor
gücümü toplayıp üfleyemiyorum
gitti masa, ev tutuşacak
ama nafile, nefesimi içime çekip
uzun uzun üfleyemiyorum...
alevler bana geldi
ellerim yanıyor, ellerim!
ama nafile, acıyan yanıklarıma üfleyemiyorum
alevler sardı dört bir yanımı
cayır cayır yanıyorum!!!
üfleyemiyorum, üfleyemiyorum, üfleyemiyorum...
üflemem lazım ölmemek için
üflemem lazım yanmamak için
ama gel de üfle
gel de derin nefes al...
burnum dolu sümük a dostlar
üflemem için sümkürmeli..
ama gel gör ki
kıyamıyorum sümkürmeye
sümkürüp de üflemeye..
yanacaksam yanayım
yanacaksa yansın bütün dünya!
burnumda sümüğüm olmadıkça
neyleyim ben yaşamayı
neyleyim ben dünyayı...
sümüğümden ayrılamam
onu burnumdan atamam...
ey alevler yakın beni
yeter ki ayırmayın biriciğimden
en kıymetllim sümüğümden...


Çağrı'dan Anıl kardaşına...

gibi

gibi
ayaklarım kokar leş gibi
tipim kaymış keş gibi
eriyorum yağ gibi
bitirdin kız sen beni ...

yolda kalan kamyon gibi
attan düşen cokey gibi
sekiz gol yemiş kaleci gibi
sapıttırdınn kız sen beni ...

düşünüyorum hindi gibi
gülüyorum salak gibi
ağlıyorum bulut gibi
mecnun ettin kız sen beni ...

kontürü bitmiş telefon gibi
teli kopmuş gitar gibi
yelkovansiz saat gibi
eksik kodun kız sen beni ...

sümüküm benim

s inemde bir acı var,kafam bozuk
ü zülüyorum sürekli,
m aalesef yaz geldi...
ü stüme geliyor sanki tüm mendiller
k upkuru yine burnum ...
ü şüyorum sanki nefes alırken
m uzaffer oldu yine yaz,güneş
b eni ayırdı canımdan,biriciğimden
e n değer verdiğim salgımdan
n eş'eyle akan sümük'ümden...
i nanamıyorum,inanmak istemiyorum
m uradıma eremiyorum...

17 Mayıs 2008 Cumartesi

21 Nisan 2008 Pazartesi









1


şiir

sümkürürüm sürekli
mendilim dolar , yumuşacık olur
sıcacıktır elimin içinde , ısıtır beni
sonra bir hüzün dolar içime
akan sümüümün yerine ...
duygularımı gizleyemem sonra ağlarım , ağlarım , ağlarım ...
sonra bakarım ki burnum yeniden dolmuş
o zaman hüzün yerini neş'eye bırakır
akan gözyaşlarım mutluluk gözyaşlarıdır artık ...
çünkü ona ; sümüğüme kavuşmuşumdur artık !
belki öncekinin yerini tutmayacak
belki onun kadar yapışkan ve yeşil olmayacak
ama olsun !
benim olacak ya
burnumdan aşağı süzülecek ya
koluma sildiğimde orada sertleşecek ya
burnumu her çekişimde fokurdayacak ya
işte bu yüzden seveceğim onu yeniden yeniden yaşayacağım o duyguları
daha ne isterim artık!!!
benim canım sümüğüm
hiç bırakma beni
e mi ...