26 Aralık 2008 Cuma

öyle böyle değil


Off, ayaklarım! O kadar balık yersem olacağı budur elbette. Halbuki yeni aldığım karikatür albümünü rafa yerleştirebilirdim. Ama yapmadım. Peki, pişman mıyım acaba? Değilim ya sanki. Ama ya pişmansam? İşte o zaman dananın kuyruğu kopar arkadaş! Biz ne danalar gördük be yavrum... Hey gidi hey! Nerede o eski ayranlar? Ekşi ekşi, buz gibi ayranlar? Balığın yanında ayran içilir mi acaba? Yoğurtla balık tepkimeye girip zehir etkisi yaratıyormuş gibi söylemler işittim. Olsun yav, kendi elimden zehir olsa içerim vallahi. Hiç acımam. Acınacak haldeyim ama, bunu yapmam. Niye acıyayım ki? Bana kimler acısın? Kimse acımasın. Arada bir halimi hatrımı sorsun herkes. Acımasın. Aklından geçirsin beni, ama acımasın. Ama yoğurt acısın. Acı yoğurdun ayranı mükemmel olur. Aslında acı yoğurt olmaz yahu. Şaşırdım. Ekşi olur değil mi? Evet ekşi olur. Ekşi yoğurdun ayranı bambaşkadır. Bir de soğuk olursa... Ayran soğuk olacak, yanlış anlaşılmasın. Ama doğal soğukluk olmalı. Buzdolabının sahte soğuklğu değil. Çeşmeden gürül gürül akan suyla yapılmalı. Buzdolabı gibi olmaz o soğukluk. Bir başka olur. Dokunmaz adama. Kadına da dokumaz. Ama çocuklara dokunabilir, bilemeyeceğim. Bir uzmana danışmalı, doktora sormalı. Ee, ne demişler; bir elin nesi var, iki elin sesi var. Ben bir el isem, doktor diğer el. Böylece beraber ses çıkarırız. Fazla gürültü çıkmaz ama. Gerçekten. Belki iyi bir ses bile olabilir. Sesim hiç iyi değil ama, doktorun sesi iyiyse onun gölgesine sığınabilirim. Ama onun sesi de kötüyse elden ne gelir? Elimden geleni ardıma komam, herşeyi yaparım ekmek çarpsın.



Çarpık kentleşmenin getirdiği sorunlar yüzünden doğal soğukluğuyla insanı cezbeden bir tas ayran içemez oldum yahu! Hiçbir yerde çeşme yok.Musluktan akan şey su mu değil mi belli değil. İğrenç bir akışkan. Eğer çarpık kentleşme olmasaydı her yer köy olurdu, köylerdede çeşmeler olurdu. Ben soğuk ayranımdan ayrılmazdım. Kent, boyun devrilsin! Boynun altında kalsın! Bir canavar yarattık galiba. Özür dilerim kent, sana patladım. Seni kim yarattı oğlum? Biz, değil mi? O zaman bize kızayım. Kızayım ki tarihten ders çıkarıp daha da kötüye gitmeyelim. Küre de ısındı zaten. Ayran da ısındı. Hep buzdolabının yüzünden! Küreyi ısıtan da o, ayranma sahta serinliği veren de! Buzdolabı, boyun devrilsin! Boynun altında kalsın! Bir canavar yarattık galiba. Özür dilerim buzdolabı, sana patladım. Seni kim yarattı oğlum? Biz, değil mi? O zaman bize kızayım. Kızayım ki tarihten ders çıkarıp daha da kötüye gitmeyelim. Küre de ısındı zaten. Yine mi başa dönüyorum yahu? Zavallı penguenler. Bir eğlenceleri buz üztünde kayak yapmaktı, onu da yapamayacaklar. Öyle kös kös oturacaklar yuvalarında. Hareketsizlikten strese girip hastalanacaklar. Onlara buz lazım. Bize de ayran. Buz gibi. Doğal serinlik. Doğal soğukluk. Ama yanında balık yersek zehir olabilir. Aha kelime oyunu gibi oldu. Balık ve ayran. Aslında denemek lazım. Deneme yanılma metodu diye bir olay var. Onu uygulamalı. Amma velakin balık güzel, balık lezzetli, balık hoş. Her zaman yemeli, yemeyenlere yedirtmeliyiz. Tabiî ki tadında bırakmalı. Sen git bir oturuşta üç buçuk kilo hamsi ye! Nerede görülmüş lan bu manyak? Ondan sonra mızmızlan ayağım burkuldu diye... O kadar yersen normal insan gibi yürünebilir mi hiç? Tökezleyip düşmek çok doğal. Ayağın üstüne düşmek o kadar doğal değil ama imkansız da değil. Aynen bugün olduğu gibi. Balon gibi oldu ayağım resmen. Resmen diyorum, belge var. Doktora gitim. Bir bilene sormalı her şeyi. Bir uzman bulmalı. Doktora gitmeli. Ben de öyle yaptım. Ne de güzel oldu. Doktordan korkmamalı. O da insan. İnsan isterse her şeyi başarır. Yapamayacağı şey yoktur. Bak ben istedim, üç buçuk kiloyu lüplettim. Oh canıma değsin. Ama canıma değmedi, ayağıma değdi. hep buzdolabının yüzünden. Sahtesin oğlum!

Hiç yorum yok: